19 Mayıs 2011 Perşembe

HAVA, SU VE TOPRAK ; Bedelsiz ama sınırsız değil

4 Milyar yıldır, oluşum ve değişim süreci yaşayan dünyamız, son yüzyıla kadar üzerinde var olan doğal kaynaklar ve bu kaynakları tüketen canlıların varlığını dengeli bir şekilde devam ettirdi. Tüm canlıların herhangi bir bedel ödemeden yararlandığı ve paylaştığı hava, su ve toprak kendini yenileyerek ve temizleyerek, yaşanılabilir dünyayı sürekli kıldı. Ancak, son yüzyılda ne olduysa, medeni ve akıllı varlık olan insan, hızlı gelişme, tüketim ve buna bağlı olarak doğal kaynakları hızla yok ettiği bir dönemece girdi. Son yüzyıl ve özellikle yüzyılın son çeyrek dönemi; bu dönemde öyle hızlı bir gelişim ve doğal kaynak tüketimi yaşandı ki, bu gelişmenin yarattığı yıkıcı etkiler, binlerce hatta on binlerce yıllık süreçte yaşanan değişimden daha fazla olmuştur.
Peki eğitimli, fayda-maliyet ve risk analizini yapabilen, kirlenme olgusunu daha iyi bilen, imkanlarının farkında olan insan oğlu ne hata yaptı ki, kıyamet senaryolarına varan ürkütücü doğa olaylarına ve tahribata neden oldu son yüzyılda.
İnsan oğlu hata yaptığının farkında mı ki !. Azla yetinmek yerine her zaman çeşidi bol, daha lüks ve daha fazlasını talep etmesi yönünde teşvik edildi. Nasıl mı?, görsel, yazılı ve fısıltıya dayalı medya gücü ve idarecilerin ve gündem yaratıcıların etkisi ile.
Yüksek katma değer elde etmek isteyen firma ve araştırmacılar yaptıkları araştırmalarla elde ettikleri bilgileri dünyaya yayarak yeni ve ucuz enerji ( nükleer ve petrole- kömüre dayalı termik enerji) tüketim ürünleri ve dolaysı ile yüksek bedellerle bilgi, patent, tesis, mamul ürün imali, teknolojik ve genetiği değiştirilmiş ve de kontrol altında tutulan gıda ürünlerinin üretimi ve satışını yaparak büyük karlar elde etmekte ve bizlere bol, her zaman bulunabilen ve de ucuz sanayi ürünleri, enerji ve besin sağlamaktadırlar.
Temiz ve yenilenebilir enerji kaynağı olan akarsuların teknik ve ekonomik olarak mümkün olan her noktasına, yeni nesil teknolojilerle donatılmış uzaktan kontrol edilen baraj, bentler ve santraller inşa ederek akan suları tutup, yönlendirilerek çok ucuza, sürekli enerji sağlayıp, sanayinin ve gelişimin ihtiyacı olan enerji sağlanabilmekte, bizlerin konforlu bir yaşam sürmemizi sağlamaktadırlar.
Yukarıda belirtilen bunca gelişmeye karşın neden TOPRAK; SU ve HAVA kirlenmekte, yok edilmektedir. Gelişiyorsak, daha akıllı isek ve her şeyi hesaplayabiliyorsak, küresel ısınma, temiz su kaynaklarının ve verimli toprakların tükenmesi, atmosferin yapısal bozulması ve de kıyamet senaryoları neden?
Biraz düşünen herkes neden-sonuç ilişkisini kurabilir ve hatta kıyamet senaryosunda kendine biçtiği rolünü de görebilir. Nasılmı!
Hepimiz evimizde rahat yaşamak için hiç kesilmeyen ve artan ihtiyaca cevap verebilecek elektriğin var olmasını istiyor muyuz? Evet. Peki bu enerjinin nasıl elde edildiğini ve bu enerjinin üretilmesi için kullandığımız doğal kaynakların nasıl tüketildiğini, kirletildiğini ve hatta yok edildiğini, yani bizim enerjimiz karşılığında pek çok canlının yaşamına son verildiğini, insanların köklerinden, kültürlerinden koparıldığın, ekosistemlerin tamamen yok edildiğini hiç düşünüyor muyuz ? Hayır.
Hepimiz, sevdiğimiz sebze ve de meyveleri, et ve süt ürünlerini her mevsim, kolay çürümeden ve de ucuz olarak yemek istiyoruz. Ancak, kaçımız bu ürünlerin bize ucuza gelebilmesi için üreticilerin gübrelerle, ilaçlarla ve ürün atıkları ile toprağı, suyu ve de atmosferi kirletildiğini ve bu gidişin geri dönüşünün olmadığını düşünüyoruz. Sorumsuz tüketim isteklerimizin, gelecek nesillerin temiz su, toprak ve hava bulmasını imkansız hale getirmekte olduğunu düşünmek bile istemiyoruz.
Bizim orantısız artan enerji talebimizi karşılamak için çözüm olarak sunulan Nükleer fizyona dayalı enerji üreten santralerin, bir şekilde arızalanması durumunda ortaya çıkan radyasyonun yakın ( 30-100km) çevresindeki toprağı, suyu en az 1000 yıl kullanılamaz hale getireceği ( örneği; çok yakınızdaki Ukrayna-Çernobil faciasının yaşandığı bölge ) ve daha az olmakla birlikte uzak çevrede kansere ve nesiller boyu sürecek genetik hastalıklara neden olacağını düşünmüyoruz..
Son yüzyılın mucize hammaddesi petrol, araçlarımızda, evlerimizde, enerji santrallerinde enerji üretimi, ulaşım, ısınma vb yollarla hayatımızda yer almaya başladı. Son çeyrek yüzyılda ise, gübre, giyim, mobilya, her türlü kaplama, yapı inşa malzemesi ve hatta besinlerde katkı maddesi, ilaç üretiminde dahi kullanılmaya başlanmış, kısacası hayatımızın her alanına girmiştir. Peki sadece hayatımıza mı girmiş, hayır bize fayda olan petrol türevli kimyasallar, küresel ısınmaya neden olan karbon bileşikleri, kükürt vb kimyasalların atmosferde aşırı artışına, canlıları zararlı ışınlardan koruyan ozon tabakasının delinmesine, atmosferde ısının tutulması sonucu küresel ısınmaya bağlı iklim felaketlerine neden olmaya başladı. Bitmedi, petrol kökenli, pek çoğunun yapısını ve etkisini bilmediğimiz organik bileşikler ve bazı elementler toprak ve su kaynaklarına karışarak içilen suyun ve toprakta yetişen besinlerin kirlenmesine neden oldu. Gübreler ve ilaçların tarım alanlarına atılması ve kullanım sonrası oluşan sıvı ve katı atıkların arıtılmadan doğaya bırakılması ve özellikle atmosferde taşınan zararlı bileşiklerin yağışlarla yer yüzüne inmesi sonucu önce topraklar zehirlendi sonra su kaynakları. Nerede mi, inanılmaz gibi görünse de, oranı değişmekle birlikte yerkürenin hemen her noktasında. Kutupta, çölde, Hiamalayalar da ve her yerde.
Neden mi, çünkü atmosfer bünyesine aldığı kirleticileri binlerce kilometre taşıyarak yağışlarla, ormanlara, çöllere yada kutuplara bırakmaktadır. Yani Amerika’nın atmosfere saldığı kirleticiler kutuptaki buzul yada ayının, penguenin, balinanın bünyesinde birikmekte. Bu birikme tüm toprak, su kaynaklarında olduğu gibi, toprak ve suya bağlı yaşayan yada beslenen tüm canlı türlerini de kapsamaktadır. Gidişat, akıllı yaratık insanın, kendi yarattığı kirlilikle yok etmeye başladığı doğal kaynaklar ve canlılarla birlikte kendi neslini de yok etme ye doğru yol alışını işaret etmektedir.
Sınırsız ve tükenmez sanılan doğal kaynaklar ve dünyamız, insanlık için yaşanılmaz, yok oluş sınırına doğru yol almakta, bedelsiz olarak tükettiğimiz doğal kaynakları bedelini ödesek dahi geri getirebilecek miyiz, Asla! Tarih tekerrür edebilir ancak yeni bir dünya, atmosfer, toprak ve su asla yeniden yaratılamaz, oluşturulamaz.
Elde edilen enerjinin, madenin, besinlerin bedeli belli, peki, yok olan doğa, hastalanan ve ölen insan ve diğer canlıların bedeli ne kadar?
Bizmi Dünya’ya ait iz yoksa Dünya’mı bize ait!!!!!!!
Akıl Allah vergisi, peki düşünebilen insan olmak!!!!!

(DENGE Dergisi, 2011)

1 yorum: