27 Mayıs 2011 Cuma

MOR AĞAÇ

MOR AĞAÇ

Sene 1989, Norveç. Oslo şehir merkezinde, Stortinsgata caddesi köşesinde mosmor bir ağacın önündeyim. Tüm gövdesi, en uç dallarına kadar tepeden tırnağa mora  boyanmış bir ağaç. Aklımı ne kadar zorladıysam da, o mor ağaca bir mana veremedim. İşe geri döndüğümde, işyerindeki norveçli arkadaşıma bu mor ağacı sordum. İşte bana anlatılan hikayesi :
Oslo Belediyesi, cadde üstündeki sola dönüş trafiğini rahatlatmak için o cadde üzerine bir cep yapılması için proje yaptırır. Proje hazırlanır. Ancak hazırlanan projeye göre bulvar üzerinde bulunan ağaçlardan birinin kesilmesi gerekmektedir. Ağacın kesileceğini öğrenen çevreci bir vatandaş, bir gece gelip bütün ağacı mora boyar. Ertesi gün, mor ağacı ve hikayesini Oslo'da bilmeyen kimse kalmaz. Herkesin tepkisi aynıdır, "biz sola dönmek için gerekirse bekleriz, o ağaç şehrin bir güzelliğidir, kesilmesin." Tek bir ağacının arkasında duran koca bir şehir görmek çok etkileyici, yine de soruyorum ; "Belediye o ağacı kesse ne olur?" Cevap çok açık ve net."O ağacı kesecek bir belediye başkanı ve de onun partisi sittin sene bu şehirden tek bir oy bile alamaz. Bunu çok iyi bildikleri için kimse o ağacı kesemez."
Şimdi bana bir La Fontaine masalı gibi gelen bu hikaye gerçek ve bizzat yaşadım. Tam 22 sene sonra bugün, o caddeye Google Map üzerinden bakıyorum. O mor ağaç hala orada :)
Ne acıdır ki, ben bu ağacın hikayesini yazarken birileri memleketimin dağlarını, ormanlarını, sahillerini dümdüz edip otoban geçirme projeleri çiziyor. Başka birileri memleketin derelerinin yataklarını değiştirip, kurutup santral kurma derdine düşmüş. Dere kenarlarında taş ocakları tozu dumana katmış harıl harıl o güzelim doğamızı tarumar ediyor.
Ve o daha nasıl, ne tarifsiz bir acıdır ki, yarın Çatalzeytin meydanına bu işler için "tamam mı? devam mı?" diye sandık konulup sorulsa, ne sonuç çıkacağını da artık çok iyi biliyorum. Hatta, hayal gücümü bir gram olsun zorlamadan sandık başında "aldınız mı boyunuzun ölçüsünü?" türünden soran, sırıtan yüzleri bile görebiliyorum.
Görünen o ki, muhalefet edenleri her fırsatta "davar bile güdemezler" diye yaftalayan, bu ehil davar güdücüsü olmakla öğünenlerin elinde, bu memleketin daha çekilecek çok çilesi var.
HES konusu ne olur? Dava açılsa ne sonuç çıkar bilemem. Tek bildiğim, HES davasını "Koru Patlaması" dümdüz temyiz eder. Doğa üç beş müteahidin cebini dolduralım türünden ucuz politikaları kaale almaz. Bu memleketin doğası, insanının aksine,  ona saygısı olmayanların hesini mesini alır, getirir Karadeniz'in önüne koyar.
Aklımda cevabını bulamadığım tek bir soru var şimdi. Norveç'teki o boyacı vatandaş bizim şu hallerimizi görse, neremizi boyardı? Bir cevap bulduğumda onu da ayrıca yazarım.
Kalın sağlıcakla...


Selçuk YILMAZER

Vazelon manastırı( 1700 yıllık tarihi miras) , kızlar manastırı ve çevresindeki güzellikler ve de çirkinlikler

Merhabalar sayın doğa ve tarih dostları!

      Karlı bir hafta sonu bir gurup doğa-tarih dostuyla birlikte derneğin var oluş amacı doğrultusunda; gezme, görme ve belgeleme  şansı bulduğumuz Maçka Vazelon ve Kızlar  manastırları ve de çevresi ormanlarına ait fotoğraf makinemin kapasitesi dahilinde çektiğim birkaç görüntüyü bilginize ve ilginize sunuyorum.
      Sizlere doğal güzelliklerin muhteşemliğini ifade etmekten gurur duyarken, ne yazık ki tarihi eserlerin,  tarihi ve sanatsal muhteşemliğine karşın inanılmaz tahribatlara uğratılması, hala uğratılmaya devam edilmesi ve de buna göz yumulmasını görmek ve bu görüntüleri de üzülerek size  sunmak zorunda olduğumu ifade etmek isterim.
      Gezi sırasında Mevcut yolun yeniden düzenlenmesi ve hatta insanlara zahmet olmasın diye kilisenin içine kadar yol yapılması için işaretleme yapıldığını gördük ( inşallah doğru değildir, yoksa yol sonrası boş duvarlar dışında, ne çevre ne de tarihi yapı kalacak. Ancak emin olun bu eylem tarihi eseri Turizme kazandırmak için yapılacaktır ????.
      Dikkatimizi çeken bir unsur ise Kiremitli köyünden Vazelon a ulaşımı sağlayan orman yolunun yapımı sırasında yarılan yamaçlardan bırakılan moloz ve taşların yol altında kalan yamaçlarda yüzlerce metre nasıl erozyon ve heyelanlara neden olduğu ( resimlere bakınız) ve de orman koruma amaçlı yol nedeni ile  binlerce ağacın bir daha geri gelmeyecek şekilde nasıl yok edildiğini görmekti. Olay 10 yıla yakın bir süre önce oldu ancak yamaçlar hala çıplak, orman geri gelemedi ve de gelişemeyecek. Buna ait görüntülerde ektedir. Ormana bakım yapmak için ormanı yok etmek ?????. İnşallah bakım yapmak amacı ile yeni yol düzenlemesi yeni erozyon ve orman katliamlarına neden olmaz. Takipçisi olacağız.
      Kızlar manastırı (Panaia Keramista ) Maçka'da var olan 3 manastırdan birisi ve Değirmendere vadisine direkt bakan ( Trabzon Zigana Yolunu gören) bir konumda yapılmış bir manastır idi. Ancak manastırın Kilisesi ve diğer yaşam mahalleri temel seviyesine kadar yok edildiği ( sadece yıkılmadı taşları ortada yok) için sadece kapısı olmayan ( köylü koyun saklamak için kapı takmış) dış duvarlar, yaşam mahalline ait bir  yapı ve sarnıç kalıntısı görülebilir durumda. Manastıra yöre insanının bakışını, çöplerini manastırın üst kısmına dökerek manastır alanında birikmesini sağlamaları ile anlayabiliyoruz)
      Vazelon Bölgenin ilk manastır kilisesi ve yaklaşık 1700 yıllık bir  tarihe sahip ortodox (Rum) manastır ve kilisesi ( Ek bilgi Kilise kayıtları incelendiğinde kiliseye bağlı çevre köylerdeki Rum ların 1/4 üne yakınının  Türk kökenli ( kuvvetle muhtemel Kıpçak, İskit) olduğu araştırmalarla ortaya konulmuş). Yani Anadolu dışından gelenlerin değil bölgenin Hıristiyan halkının bir kilisesi idi. İdi çünkü  özellikle son 20 yılda ve maalesef geçen yıl içinde, kilise ve manastır ciddi tahribatlara uğratılmış, yapısal özelliği yok olma noktasına getirilmiş. Koruma olmadığı gibi kolay ve aletli tahribat yapılabilmesi için manastır yakınına iki köyden yol bağlantısı sağlanmış.
       
    Vazelon Manastır kilisesi ve şapel duvarlarında sağlam kalan son birkaç fresko ( duvar resmi) incelendiğinde anlatılan olayların cennet cehennem, ölüm, kıyamet günü, günah ve sevapların karşılaştırılması ( tartılı resim) , sur düdüğü çalan İsrafil, amel defteri açılması ve ahrette şahitlik edecek din ileri gelenleri nin olduğu  ahret sürecinin bizim dinimizde aynı algıyla anlatılıyordu. Anlatılıyordu ancak anlayan kim, kendi dinini dahi  doğru bilmeyen bizim insanımız, ne tarihe ne de başka bir dine saygı göstermiyor, ahret freskosunun üstüne hakaret yazabiliyor.
      Acaba biz gerçekten 600 yıl başka din ve ırktan olanları bağrında ( öyle bağrındaki en ücra köyde, Vazelon gibi dağ başında) yaşatma hoşgörüsü ve büyüklüğünü gösteren bir milletin torunları mıyız. Bir yanlışlık var  ne!!!!!!
      Yıl 2011 ve biz hala tarihten, başka dinlerden, taştan, topraktan, tarihi eserden ve bu tarihi  eserleri yapanların torunlarından korkuyoruz. İzlerini silmeye çalışıyoruz ( daha doğrusu kazıyabildiğimizi zannediyoruz) .
       Hala bu cennet vatanın bizim olduğuna inanamıyoruz. Sahip çıkma cesaretini gösteremiyoruz.  Niçin ???:  cehaletten, bilgisizlikten, hoşgörüsüzlükten ve insana ve insana ait olana saygısızlığımızdan.

Yrd. Doç. Dr. Coşkun ERÜZ
Doğal ve tarihi Değerleri koruma Derneği















Saygılarımla

Coşkun ERÜZ

DOĞU KARADENİZ TURİZM MASTER PLANI

DOĞU KARADENİZ   TURİZM  MASTER PLANI

TEMA VAKFI ADINA TRABZON TEMSİLCİLİĞİ
DOĞAL VE TARİHİ DEĞERLERİ KORUMA DERNEĞİ  GÖRÜŞÜ
Yrd. Doç. Dr. Coşkun ERÜZ
Cumhuriyet mahallesi, Aldıkaçtı Sokak, No: 19: 1  /Trabzon

Yaylalar ve meralarda tarımsal, ekolojik potansiyelleri ve de küresel ısınmayı azaltma, su kaynaklarını düzenleme  potansiyeli   dikkate alınmadan yapılacak düzenlemeler telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır.
Noktasal bazlı ekolojik, sosyal,  kültürel, ekonomik yapı incelenmeden yapılacak bölgesel bazlı planlamalar beklenen faydayı sağlamama riski taşıyacaktır.
4342 sayılı mera kanunu ve toprak koruma ve arazi kullanımı kanunları kapsamındaki alanlarda planlama, öncelikle  toprak ve ekolojik yapıya göre yapılarak uygun alanlarda turizm planlaması yapılmalı. Aksi durumda hem toprak, hem tarımsal üretim kaybedilecek ve de turizmde beklenen yarar sağlanamayacaktır.

Doğu Karadeniz Dağlarının ekolojik önemi ve turizm aktivitelerinin yaratacağı tehlikeler

Ø  Doğu Karadeniz dağları dünya ölçeğinde korunması gerekli en önemli 200 ekolojik bölgeden birisidir.
Ø  Bölge dünyanın en önemli kuş göç yolu üzerindedir,
Ø  Bölgede pek çoğu endemik 2500-3000 civarında bitki türü mevcuttur.
Ø  Doğu Karadeniz Dağları  nesli tükenme tehlikesinde olan pek çok hayvanın son temsilcilerini bünyesinde barındırmaktadır
Ø  Yanlış planlanmış ve inşa edilmiş bir yol, turizm yapısı yada kompleksi farkında olmadan dünya ölçeğinde sadece bölgemizde ve çok dar  bir alanda yetişebilen bir bitki türünü ( örneğin endemik  ve de kırmızı listede olan bir lale) tamamen yok etme tehlikesi doğuracaktır.
Ø  Yaylaların turizm amaçlı kullanımında,  dünya ölçeğinde  önemli ekolojik zenginliği,  tarımsal üretim potansiyeli  ve geleneksel konutları ile   yaşatılan  yayla kültürü  yeterince irdelenerek  bu kültüre, ekolojik yapıya dayalı farklı turizm alternatifleri içeren bir projeksiyon üretilmemiş.
Ø  Master planda; Ekolojik yapının korunması ve sürdürülebilir kullanımı için alan çalışmaları, yerel rehber yetiştirilmesi, halkın ve ziyaretçilerin ekolojik yapı hakkında bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi ve eğitilmesi için herhangi bir planlama yapılmamıştır.


ALTYAPI ÇALIŞMALARININ  YARATTIĞI  VEDE YARATACAĞI TEHDİTLER

Ø  Dağlık arazi yapısı ve yüksek eğime ve sığ, çoğunlukla akma malzeme   toprak yapısına sahip yamaçlar, yapılacak yol ve diğer yarmalar sonucu büyük tahribat ve heyelanlara neden olmaktadır. Yeni yol yapımı ve sanat yapısı yapılmamdan şev müdahalelerinden kaçınılmalıdır.
Ø  -Yol vb yarma tekniği ile tahrip olan yamaçlardan koparılan molozlar yamaçlara ve özellikle ekolojik açıdan çok kırılgan olan  akarsu yataklarına bırakılarak  akarsu yatağı, balık ve diğer organizmaların yaşam ortamı tahrip edilmiş ve taşkın sezonlarında yatakta biriken molozun taşınması sonucu havzada büyük tahribatlar yapan sellere neden olunmaktadır ( Bu durumu vadi yatağı yada  yamaçlardan geçen  mevcut karayollarında ve HES vb enerji amaçlı yatırımların gerçekleştirildiği  alanlarında çarpıcı bir şekilde görülmektedir)
Ø  -Gümüşhane- Karaca mağarası  çevresindeki vadiye kimlik kazandıran kayalıkları Enerji  ve Tabi kaynaklar Bakanlığı tarafından kireç ve çimento sanayi için tahsis edilmiştir. İlin en önemli Turizm kaynağı ve kaynak vadisi sanayi amaçlı olarak tahrip edilecektir. Bu durum mantıksal ve bilimsel olarak sürdürülebilir değildir.
Ø  -Aynı havzada Torul-Gümüşhane yolu üzerinde bulunan bir mağara ve içersindeki tarihi kilise yapısının içersinde bulunduğu kayalık  taş ocağı işletilmesi için tahsisedilerek doğal ve tarihi eserler tahribata terk edilmiştir. ( konu Trabzon Koruma Kuruluna bildirilmiştir)
Ø  -Karaca mağarası- Çakılgöl  güzergahı üzerindeki en önemli tarihi kaynak değer olan İmera manastırını Çakırgöle bağlamak için ( bölgede mevcut ve kullanılabilen Kurum (Krom) yolu var iken)   manastır çevresinde yapılan ve peyzaj bütünlüğünü tahrip eden yol çalışması nedeni ile Olucak köyü ve Manastır çevresinde çok büyük yamaç tahribatlarına neden olunmuştur. Yapılan yodan bırakılan moloz ve kayalar manastıra kadar ulaşarak kilise çevresini doldurmuştur. Gereksiz ve amacını aşan doğal yapıyı ve  kaynak değeri (İmera  manastıır ve tarihi kent)  tahrip eden altyapı çalışmaları acilen durdurulmalıdır.

DAĞCILIK
                          
·         Dağcılık ve ekoturizmle ilgilenenlerin ilgi odağı olan Kaçkar Dağları  yanında , dağcılık sporu ile ilgilenenlerin yoğun olarak yararlandığı  Trabzon ve Gümüşhane’nin ortak değeri olan 30081 m yüksekliğe sahip Çakılgöl- Deveboynu zirvesi, Gümüşhane Gavur Dağı(-Abdalmusa-Artabel 3331m) ,  Trabzon Uzungöl-Haldizen (Demirkapı 3074m) zirvesi dağcılık ve doğa yürüyüş turizmine kazandırılmalı.
KÜLTÜR  TURİZMİ –YANLIŞ UYGULAMALAR
·         Gümüşhane: Karaca mağarası İmera-Kurum(Krom) vadisinde mevcut  kısmen tahrip olmuş ve sağlam 80 kilise ve 50nin  üzerinde  şapel mevcuttur, Karaca-İmera-Kurum-Çakırgöl-Sümela turizm aksında bu değerler tespit ve gerekli düzenleme-restorasyonla turizme kazandırılmalı
·         Aynı hat üzerinde bulunan 100 e yakın ve de  aktif anılmayan yöresel ve tarihi  konutlar ( bazı yapılar 150-200 yıllık) pansiyonculuk için planlanarak restore edilmeli. Alan sakinlerine ekoturizm, pansiyonculuk ve yerel rehberlik eğitimi verilmeli, turizm gelirlerinden yererinde yararlanması sağlanmalı.
·         Gümüşhane Süleymaniye mahallesi ( Antik Gümüşhane yerleşimi), alanda arkeolojik inceleme yapılmadan planlama yapılmakta ve maalesef toprak altında olan muhtemel tarihi değerler altyapı çalışmaları sonucu tahrip olma riski taşımaktadır.
·         Süleymaniye mahallesi yakınında bulunan ve 2008 yılına kadar tüm birimleri ile sağlam olan Vank manastır ve kilisesi,  AB fonları ile gerçekleştirilen tanıtım  çalışmaları ve tanıtım tabelası konulması sonrası, 2008 yılında kaçak kazı vb amaçlı olarak dinamitlenerek yıkılmıştır. Turizm için kaynak teşkil eden tarihi değerleri korumak yerine tahrip etmeye dayalı anlayış ortadan kaldırılmalı, ülkemizin uluslar arası camiadaki güvenirliliğine zarar veren uygulamalardan kaçınılmalıdır.
·         Yapılan turizm amaçlı planlamada , kaynak değerler iyi irdelenmeli ve koruma kullanma planları oluşturulmadan ve gerekli restorasyonlar gerçekleştirilmeden turizm aktivitelerine dahil edilmemeli.
ANTİK YOLLARIN TURİZME KAZANDIRILMASI
ü Gümüşhane- Karaca Mağarası-Zigana Dağı- Maçka hattını kullanan tarihi ipek yolunun en alçak geçit hattı  (2000m ile Zigana geçidi  bölgenin kışın geçit veren tek geçididir, 1970 lere kadar tütüncü  yolu olarak kullanılmış) ipek yolu misyonu ön plana çıkarılarak,  uygun planlama ve tanıtımla  bölge turizmine kazandırılmalı
ü M.Ö 400 de Anabasis- onbinlerin geçiş güzergahı olan ve Trabzon-Maçka- Zigana geçidinden başlayıp Bayburta kadar ulaşan antik yol Zigana-Sultanmurat-Bayburt hattı olarak, Onbinlerin yolu  markası ile  turizme kazandırılmalı.
ü Hat üzerindeki ekolojik, tarihi, ve kültürel değerler tespit edilerek koruma- kullanma  planları oluşturulmalı. ( örneğin Çakılgöl ve üzerindeki 30081 m deveboynu zirvesi –maden ocakları ve de şehitlikler, ekolojik miras Ağaçbaşı  bataklığı, yaban hayatı sahaları koruma sahaları)
ü Sürmene-Köprübaşı-Ağaçbaşı- Bayburt kervan  yolu ( Sürmene Karacakaya Köyü ve Dirlik Köyü tarihi yerleşimleri, Kava düzü tarihi hanları, Harmantepe Şehitliği, Ağaçbaşı Turba Bataklığı – Bayburt tarihi kervan yolu ) plana dahil edilmeli.
o  ( Bu bataklık 2000m üzerindeki dünyanın en önemli  yüksek rakım sulak alanlarından birisidir ve bünyesinde pek çok endemik tür barındırmaktadır, bataklık Dedekorkut hikayeleri ve Evliya Çelebi seyahatnamesinde geçmektedir)

MEVCUT YOLLARIN  KULLANILMASI

Ø  Giresun dereli yayla yolu mevcut yapısı ile master plana dahil edilmeli
Ø  Vakfıkebir, Tonya, Erikbeli-Kürtün-kadırga-Zigana   yolu mevcut hat kullanılarak yeni yarmalar ve tahribatlara neden olmayan sanat yapıları ile genişletme yapılarak plana dahil edilmelidir.
Ø  Zigana- Kolat boğazı, Hanzarya Boğazı,  Cami Boğazı ( Çakılgöl) güzergahı yeni tahribatlar yapılamadan rehabilite edilerek plana  dahil edilmeli
Ø  Gümüşhane-Karaca Mağarası- Kurum ( Kırom, imera yerleşimleri)- Hanzarya boğazı- Cami Boğazı  ( Çakılgöl) hatı mevcut olup  doğal yapıyı yeni tahribatlara maruz bırakmadan rehabilite edilmeli
Ø  Cami boğazı- Sarıtaş-Taşköprü hattı mevcut Yomra-Sarıtaş Karayolu hattı ile birlikte plana dahil edilmeli ( Yomra- Sarıtaş yolu yüksek standardı ile mevcuttur ve plana dahil edilmelidir)
Ø  Araklı-Kostandağı G eçidi-Gümüşhane devlet karayolu yayla turizm yolu aksına dahil edilmeli.
Ø  Mevcut Sürmene-Köprübaşı- Ağaçbaşı Yaylası ( ekolojik miras)- Sultanmurat-Bayburt yolu plana dahil edilmeli
Ø  Ovit dağı ve doğusu Kaçkar dağlarında mevcut yollar minimum eklentilerle rehabilite edilmeli asla yeni yol ve yeni akslar inşa edilmemeli, Bu alan ekolojik değerleri ön plana alınarak kısa süreli kültür turizmi yerine uzun konaklama yapılan ekoturizm ( kuş gözlem, bitki ve hayvan izleme tanıma tanıtma, vb) temelli olarak planlanmalı.

KONAKLAMA TESİSLERİ      

v  Bölgede sadece  Kış turizmi ( örneğin Çakılgöl)  ve merkez karakterli (örn, Şebinkarahisar, Maçka, Sultanmurat vb) yol ağlarının kesişme noktalarında 4-5 yıldızlı ve çok yataklı tesis inşasına izin verilmeli
v  Diğer yayla ve merkezlerde ağırlık pansiyon ve motel karakterli, yerel mimari ve kültürü yansıtan 1-3 katlı  konaklama tesisleri zorunlu kılınmalı
v  İyi planlanarak belirlenmiş yaylalar haricinde yaylaların mera vasfını ortadan kaldıracak hiçbir planlamaya izin verilmemeli, kesin sınırlamalar konulmalı.

Orman Hayattır:İnsan Eliyle Yapılan Ağaçlandırmalar, Doğal Ormanların Yerini Tutamaz

Basın  ve kamuoyuna
“21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası”
Orman Hayattır !..

TEMA Vakfı, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Haftası’nda ormanlarımızın ve tüm doğal varlıklarımızın hiç olmadığı kadar büyük tehdit altında olduğuna dikkat çekiyor. Vakıf halkımızı her türlü tehdide karşı doğal ormanlarımızı korumaya ve bununla beraber ağaçlandırma çalışmalarına destek vermeye davet ediyor.

Ormanlarımız ve tüm doğal varlıklarımız hiç bu kadar tehdit altında olmamıştı. İnsanoğlu kişisel çıkarları uğruna ev yapmak, fabrika inşa etmek, yol yapmak, tarla açmak, maden çıkarmak, kimi zaman sadece yok etmek için acımasızca ormanları kesiyor, yakıyor, işgal ediyor. Oysa yan yana duran ağaç topluluklarından çok daha fazlasıdır orman. Hayvanların ve bitkilerin yuvası aynı zamanda da sağladığı oksijenle, insanoğlunun hayat kaynağıdır. Tüm bunların yanında, toprağı; yani “yaşam”ı, en büyük tehdid olan erozyondan koruyan, su varlığımızı zenginleştiren yeşil bir örtüdür orman.

Ormanların faydaları saymakla bitmez. Sellerin ve taşkınların oluşmasını önler, yer altı sularının birikmesine yardım eder, iklim üzerinde olumlu etkiler yapar, havayı temizler, gürültüyü azaltır. Yapacak ve yakacak hammadde kaynağıdır. Ekolojik olarak çok hassas bir konumda bulunan ormanlarımız iklim ve toprak yapısındaki çeşitlilikten kaynaklanan ender bir biyolojik zenginliktir.

İnsan Eliyle Yapılan Ağaçlandırmalar, Doğal Ormanların Yerini Tutamaz
Avrupa Birliği’nin ormanlarının % 1’i doğal orman iken, ülkemizde bulunan ormanların % 93’ü doğal yapıdadır. Doğal ormanlarda yüzlerce tür ağaç, bitki, hayvan birarada uyum içinde yaşayan bir ekosistemi oluşturur. Ve insan eliyle oluşturulan hiçbir ağaçlandırma, asla doğal olanın yerini tutamaz. Bu bilgiler ışığında ülkemizde son yıllarda sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde başta ormanlarımız olmak üzere doğal varlıkların korunmasına ilişkin bilinç ve duyarlılığın artması son derece ümit vericidir.

Kişisel çıkarlar uğruna tahrip ettiğimiz ormanlar Dünyamıza ve üzerindeki tüm canlılara hayat veriyor. TEMA Vakfı 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ve Orman Haftası’nda bir kez daha büyük tehdit altındaki ormanların ve yeşil örtünün topraklarımızı erozyondan korumak için ne kadar önemli olduğunu altını çiziyor ve halkımızı “dikili bir ağaca” sahip olmaya davet ediyor. 3464’e boş SMS atarak 5 TL karşılığında, bir fidanı toprakla buluşturabilir ve  2500 ü Trabzon gönüllüsü olmak üzere Türkiye genelindeki 410.000 aşkın TEMA Gönüllüsü’nün Türkiye’nin çöl olma riskine karşı verdiği 18 yıllık mücadelenin haklı gururunu paylaşabilirsiniz.

Doğal ormanlarımızı koruyalım, ağaçlandırma çalışmalarına destek vererek orman varlığımızı arttıralım.

Türkiye Çöl Olmasın                 TEMA Vakfı Trabzon Temsilciliği

EK: Editöre Notlar






          Ağaçlar, havadaki karbondioksiti emer. Dünyadaki ormanların sadece biyokütlelerinde 283 cigaton karbonu tuttukları tahmin edilmektedir. Ölü ormanlar, otlar ve toprağın, atmosferde bulunan karbondioksitin % 50’den fazlasını biyokütlelerinde barındırdıkları varsayılmaktadır.

          Dünya genelinde yokedilen ormanlardan atmosfere yılda 1.1 ciga ton karbon salınmaktadır. Bu miktar 4 milyar 25 kiloluk mangal kömürüne eşdeğerdir.

          Sanayi ve tarım ihtiyaçlarının artması, nüfus artışı, fakirlik, tüketici ihtiyaçları ormansızlaşmanın arkasındaki başlıca nedenlerdendir. 2005 yılında kereste ve yakacak için kesilen ormanların toplamı 3,1 milyar metreküptür.

          Dünyada her yıl ortalama 13 milyon hektar yaklaşık İç Anadolu Bölgesi’nin yüz ölçümü kadar orman yok olmaktadır. Geçtiğimiz 10 yıl içerisinde Dünya genelinde kaybedilen ormanları geri kazanmak için 130 milyon hektar -Türkiye’nin yaklaşık 1,5 katı- büyüklüğünde bir alana ağaç dikmemiz gerekmektedir. 130 milyon hektarlık bu alana 10 sene boyunca aralıksız olarak yaklaşık 14 milyar ağaç dikilmelidir. Bir başka değişle dünyadaki tüm insanlar 10 yıl boyunca senede 2 ağaç dikmelidir ve bu ağaçlara bakarak yaşamalarını sağlamalıdır.

          1 hektar ağaç yılda 6 ton karbon dioksit emer. Ortalama büyüklükte bir ağaç senede ortalama 12 kg karbon dioksit emer ve bir ailenin senelik ihtiyacı olan  oksijen miktarını atmosfere verir.

          Yıllık 13 milyon hektar olduğu tahmin edilen tropikal orman kaybı da atmosfere her yıl 6,5 milyar ton karbondioksit ekliyor.

          2000-2005 yılları arasında dünya yılda 7,3 milyon hektar orman kaybetti. Yok edilen her bir hektarlık orman, bitki örtüsünün türüne bağlı olarak, atmosfere 217-640 ton karbon yaydı.

          Türkiye’nin 2007 yılı toplam sera gazı emisyonları 372,6 milyon tondur. Bu emisyonlarda Enerji sektörünün payı %77.5, tarım ve sanayi sektörlerinin payları %7’şer, ve atık sektörünün payı ise %8.5 dur. Bu emisyonların %20’sine tekabül eden 76 milyon tonu, başta ormanlarımız olmak üzere yutak alanlarımız tarafından absorbe edilmektedir.

          Sera gazı emisyonu dikkate alındığında,  kişi başı Türkiye emisyonu yılda 4,5 CO2 ton olup, bu oran ABD’de 24,5 Kanada da ise 23,4 tondur.

          1850–2002 döneminde atmosfere salınan sera gazlarının %29,3’ü ABD, % 26,5’i AB–25, %8,1’i Rusya ve % 7,6’sı Çin tarafından üretilmiştir. Türkiye’nin tarihsel süreçte küresel sera gazı emisyonlarındaki sorumluluğu % 1’den küçüktür. Ancak son yıllarda sera gazı üretiminde oransal olarak en fazla artış gösteren ülkelerden birisi Türkiye’dir

          Ülkemizde 1972 yılında 20,2 milyon hektar olan orman varlığımız, yapılan ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve iyileştirme çalışmaları neticesinde 2008 yılı sonu itibariyle 21.2 milyon hektar alana ulaşmıştır. 40 yılda 1 milyon hektar arttırılabilmiştir.


Kaynakçalar: (1) Birleşmiş Milletler Çevre Programı UNEP Resmi web sitesi http://www.unep.org/billiontreecampaign/  (2)Dünyanın Durumu 2009 TEMA Vakfı – Türkiye İş Bankası Yayınları (Worldwatch Enstitüsü) (3) Çevre ve Orman Bakanlığı
.

AĞAÇBAŞI TURBA BATAKLIĞI ve BAYBURT-SÜRMENE(ARAKLI) KERVAN YOLU : Dünya ölçeğinde önemli, Türkiye'nin en büyük ve özel yüksek rakım bataklığı











Ağaçbaşı yaylası ve turbalığı,  Trabzon Köprübaşı İlçesi sınırlarında , Harman tepeningüneyinde ve iki su havzası (Sürmene-Küçükdere) arasında  2000- 2100 m. yükseltiye sahip, yüksek yağış alan (yıllık ort 1300-1500mm) ve yaz aylarını 2/3 ünde sisli ve nemli olan ve eğimli, birkaç metre derinliğe sahip dalgalı görünüme sahip  bir platoda bulunur.
Ağaçbaşı yaylası turbalığı ve çevresinin tabanındaki  kaya; üst kretase yaşlı bazalt, andezit lav ve proklast yapılardan  oluşmuştur
Yayla ve çevresindeki  turbalıklar yaklaşık olarak 35  hektar’lık bir alanı kaplar.
Ağaçbaşı Türkiye'nin en büyük ve tüm özellikleriyle gerçek bir yüksek rakım  turbalığıdır. Ağaçbaşı ve çevrsindeki turbalıklar , Avrupa’nın en güneyinde bulunan çok nadir yüksek rakım bataklığı olması nedeni ile dünya ölçeğinde korunması gerekli bir doğal mirastır. 
Alanın zengin bitki örtüsü Türkiye' de nadir bulunan veya Ağaçbaşı turbalığı ve çevresinden  başka hiçbir yerde  bulunmayan taksonlardan oluşmaktadır.
         Ağaçbaşı Turba Bataklığını önemli kılan alansal büyüklüğü, endemik türleri yanında, bölgenin ekolojik ve de iklimsel geçmişi ile ilgili 9.000 yıllık büyük bir bilgi hazinesini bünyesinde barındırmasıdır.
            Alanda görülen mevcut bitki örtüsü Türkiye’ de oldukça nadir bulanan ya da Ağaçbaşı ve çevresinden (Barma, Yılanataş vd.)  başka yerde bulunmayan taksonlardan ve türlerden  oluşmaktadır. Hem turba hem de üzerinde mevcut dünya ölçeğinde nadir bitki türleri,  alanın biyolojik rezerv olarak  korunmasını zorunlu kılmaktadır.
            Türkiye’nin  özelliklerini  koruyabilen,  en büyük  yüksek rakım (2000m) bataklığı olan AĞAÇBAŞI TURBA BATAKLIĞI      nın korunması  için Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneğinin, Üniversite ve Milli Parklar Şube Müdürlüğü işbirliği ile  başlatığı koruma çalışmalarının son aşaması olan  bölge halkını;  koruma,   sürdürülebilir kullanım konusunda bilinçlendirme  ve bölgeyi ekoturizme kazandırma  amaçlı projeler geliştirilmektedir.  Bölgenin 9000 yıllık ekolojik ( fauna-flora, iklim)  geçmişini bünyesinde saklayan bataklığın korunması hem ülkemiz ve hemde dünya ekolojik geçmişi için çok önemlidir.  için halkta ve bataklık çevresindeki yaylalarda bilinçlendirme ve koruma anlayışının geliştirilmesi  çalışmaları  2007 yılında başlandı;  önce WWF Türkiye, son olarak 2010 yılında Birleşmiş milletler GEF-SGP desteği ile  bölgeyi tanıtan broşür, kitapçık ve afişlerle bilgi ve bilinçlendirme çalışmaları devam etirilmektedir. 
Ağaçbaşı  bataklığı ve Sürmene- Araklı  havzaları  Karadenizdeki en önemli  kuş göç yollarından  birisi olarak  ta her yıl yüzlerce türden, binlerce  kuşun geçiş yaptığı bir havzadır.

            Sürmene- Ağaçbaşı  arasındaki güzergah,  bilinmeyen pek çok doğal ve kültürel değeri bünyesinde barındırmaktadır. Öncelikle bataklık antik ipek ve kervan  yolunun Karadeniz'e ulaşan ve  en bilinen kollarından birisi olan Bayburt- Sürmene( Araklı)  hattının üzerindedir ve  Ünlü seyyah Evliya Çelebi  seyahat namesinde  bataklıktan geçen kervan yolundan bahsetmektedir(MS 1630 ) .  Dede Korkut masallarında anlatılan,  Oguz beyinin oğlu Bamsı Beyrek’in  Trabzon Tekfurunun kızını almak için Bayburt’tan Trabzona giderken  geçmek zorunda olduğu tehlikeli bataklık  Ağaçbaşı Turba Bataklığı dır. ( Tarihi kaynaklar ve yerel halk, kervan yolunun kullanıldığı 20.yüzyıla kadarki dönemde,   bataklığın sadece bir noktadan geçit verdiğini ve yolu kaybedenlerin bataklıktan çıkamadığını belirtmektedir) . Tarihi kervan yolunun bazı bölümleri günümüzdede mevcuttur ve gelecek yıllarda ( koruma planları yapılıp, gerekli altyapı hazırlandığında) ekoturizm amaçlı olarak aktif hale getirilmesi planlanmaktadır.
            Bataklıktan Sürmene’ye inen eski kervan yolu üzerinde 1. Dünya savaşına ait,  100 ün üzerinde şehit mezarı ve bir şehitlik ( Harmantepe) mevcuttur.  KAVGA DÜZÜ yerleşimi,  kervan yolu  üzerinde 19. Yüzyıldan günümüze doğal ve tarihi kimliğini, bozulmadan koruyan  eski kervan konaklama alanı ve bir  kervan hanı  mevcuttur.  ( Kavga (Kava) Düzü adını,  Laz ve Kürt kervanların konaklamak için çatışması dolaysı ile  aldığı söylencesi mevcut)
            Ağaçbaşı- Sürmene arasındaki tarihi kervan yolu  üzerinde tarihi çeşmeler, mitolojik hikayeleri olan tepeler, kayalıklar bulunmaktadır.

            Seslikaya-Ağaçbaşı-Kavga Düzü- Avulot hattı Doğu Karadeniz de vadiler ve denizin muhteşem güzelliklerini izleyerek seyahat edilebilen  bir sırt üzerinde yerleştiğinden bölgenin en güzel manzara izleme ve fotoğraf çekim güzergahlarından birisidir

            Tarihi kervan yolu  üzerindeki köylerden KARACAKAYA KÖYÜ Karadeniz mimarisinin en güzel örneklerinden olan tarihi konaklar, cami, serander, mezarlık vd. kültür eserlerini bozulmadan bir arada bulunduran muhteşem bir  köy yerleşimidir.

             Dirlik (CİDA) köyü Karadeniz 'in tüm özellikleri ile korunmuş  en büyük kiliselerinden birisini sağlam olarak ( cami olarak kullanıldığından)  bünyesinde barındırmaktadır.

            Benzer şekilde tarihi dokumacı ve bu dokumaları Kafkaslar ve Balkanlara ihraç eden ünlü Kefeli aileleri ve diğer  ticaret erbabı  ailelerin muhteşem konakları  ( en bilineni 99 pencereli konak) ve 2 adet kalem işi ve kakmaları ile ünlü camiyi bünyesinde barındıran Gültepe  Köyü  tarihi kervan yolu üzerinde  bulunmaktadır.

            Tarihi, doğal ve kültürel pekçok değeri bünyesinde barındıran havzada,   ekoturizm  başlatmak ve Trabzon  turizmine Sümela ( tarih) ve Uzungöl (doğa) aksı dışında üçüncü bir turizm aksı (  doğa,  tarih ve kültürü koruma ve yerel halkın ekonomik kalkınmasını ön planda tutan  ekoturizm) kazandırmak amacı ile Sürmene- Köprübaşı kaymakamlıkları ve belediyeleri ile birlikte  ekoturizm projeleri geliştirilmektedir.

Yrd. Doç. Dr. Coşkun ERÜZ
Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği


22 Mayıs 2011 Pazar

22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü

Kaçkarlar Senin Sahip Çık!.. Koruyarak Kalkınmak Mümkün



22 Mayıs Dünya Biyoçeşitlilik Günü 2011 yılının ana konusu “Ormanların Biyolojik Çeşitliliği” olarak belirlendi. TEMA Vakfı, Dünya Biyolojik Çeşitlilik Günü’nde, AB ile birlikte finanse ettiği ve ortaklarıyla(*) birlikte yürüttüğü Kaçkar Dağları ve Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi çerçevesinde kampanya başlattı. “Kaçkarlar Senin Sahip Çık!.. Koruyarak Kalkınmak Mümkün” sloganı ile başlatılan kampanya, Artvin ve Yusufeli çevresindeki ormanların ekolojik değerlerinin yanında ekonomik değerine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Kampanya ile herkes, doğal yaşlı ormanları, bitki çeşitliliği, yaban hayatı, görsel güzelliği ve bozulmamış bütüncül doğası ile Kaçkarlar’a sahip çıkmaya çağrılıyor.

Proje sahası Kaçkar Dağları Milli Parkı’nın Rize bölümünden Borçka’ya dek uzanan ve Çoruh Vadisi’nin önemli bir kısmını içine alan 1.800 km2 bölgeden oluşuyor. Türkiye’nin keşfedilmemiş cenneti Kaçkarlar’da insanlar, boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi, vaşak, su samuru, 200 kelebek ve 118 kuş türü ile 22 sürüngen ve amfibi ile birlikte - zaman zaman küçük çatışmalar olsa da - yüzyıllardır uyum içinde yaşıyorlar.

Ancak, bu olağanüstü tür çeşitliliği ve genetik zenginlik, HES Projeleri ve madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında.

-Yusufeli ve Altıparmak’ta yapılmak istenen 30’un üzerindeki HES projesinin inşaatları, bölgenin eğimli ve dik arazilerinde sel, heyelan ve erozyon riskini arttıracak.
-Hafriyatla daralan dere yatakları işletme aşamasında azalacak su miktarına bağlı olarak bitki örtüsünü de kaybedince özellikle bahar aylarında sel tehlikesine karşı savunmasız kalacak.
-HES’ler nedeniyle yüzey suları ve yeraltı su seviyesinde yaşanacak değişiklikler vadi tabanındaki tüm ormanları olumsuz etkileyecek.
-Suyun doğal akış dengesi bozulunca, dünyanın en iyi dört rafting parkurundan biri ortadan kalkacak.
-HES Projeleri nedeniyle Yusufeli ve Altıparmak’ta sel ve toprak kaymasını önlemeye karşı görev yapan yaklaşık 50 bin ağaç ve 212 ha orman yok olacak.
-İnşaatlar çok sayıda nadir türü barındıran yaşam alanlarını yok edecek. Örneğin Orman serçesinde (Passer montanus) tür kaybı % 46’ya varacak.
-Nesli küresel ölçekte tehlikede bulunan Kafkas semenderinin dünyadaki nüfusunun yarısı bu bölgede yaşıyor. Madencilik faaliyetleri bu ölçekte yapılırsa Kafkas semenderlerinin yaşam alanları ortadan kalkacak.
-Bölgede 27 Avrupa ülkesinin toplam kelebek varlığından fazla kelebek çeşidi yaşıyor. Bu kelebeklerin 7’si sadece ülkemize özgü. HES’ler ve madenler onların da yaşam alanlarını ortadan kaldıracak.
-Bölgede 32 yıldır yapılacağı söylenen Yusufeli Barajı da bir diğer tehdit. Bu baraj yapılırsa Yusufeli İlçe Merkezi ve 3 köy haritadan silinecek. 16 köy kısıtlı tarım arazilerini kaybedecek.

Proje kapsamında bölgede Koruma ve Planlama İçin Bilimsel Yaklaşım, Kırsal Kalkınma, Yaban Hayatı Zenginleştirme ve Sürdürülebilir Turizm ana başlıklarında çalışmalar yapıldı. Bu çalışmalar sonucunda Kaçkarları korumaya değer kılan özellikler belirlendi. Bu değerleri koruyarak kalkınmanın yöntemleri proje süresince alanda sergilendi. Ve proje kapsamında tüm ilgili tarafların aktif katılımlarıyla hazırlanan ve geleceğe uzanan Çok Sektörlü Plan ile model olarak ortaya kondu. Şimdi tüm ilgili kurumların hedefi, bu plana sahip çıkılması, planın uygulanması ve tamamlandıktan sonra da, bölgenin bu plan doğrultusunda korunmasına ve gelişmesine devam etmesi.


Saygılarımızla;

Toprağına Sahip Çık !

TEMA Vakfı

20 Mayıs 2011 Cuma

KURUM vadisi ( Krom, Gorom, Kromni), Antik çağdan 2011 e gelebilmiş, ancak yok edilmek üzere olan antik yerleşim

Merhabalar sayın doğa ve tarih dostları!


Baharın yeni başladığı güzel bir günde (16 Nisan 2011) gezme fırsatı bulduğumuz bölgemizin en gizemli, Gümüşhane KURUM vadisi ve KURUM antik yerleşimi, bölgedeki ilk Roma kalesi, 1500 yıllık ilk kiliseye ( Şamanliniki-Şamanlı) ait fotoğrafları bilginize ve ilginize sunuyorum.

Bölge ile ilgili bilgiler, sayın Güler ERÜZ ün doktora çalışması için 2.5 yıl sürecinde derlenen bilgi ve belgeler ve çalışmalara dayalı olarak verilmiştir

Bölgemizin tarihi antik yerleşimlerinden birisi olan (Bizans imparatoru Justinyen in bölgeyi ele geçirdiği MS530 tarihinde, yerleşim olduğu yazılı olarak kayıtlıdır, yani 1500 yıldan daha eski bir yerleşim) antik çağın bölge halkı olan Tzan-Çan-Can ların, İskitlerin ( Kurum çevresi dağları İskit dağı olarak adlandırılmakta idi), Bulgar Türklerinin ( Zigananın doğusundaki dağlar, Osmanlı kayıtlarında Bulgar dağı olarak geçmektedir) yurdu ve Bulgar hakanı Kurum Han dan adını alan, Madenleri ve antik ipek yolu üzerinde bulunuşu nedeni ile 20. Yüzyıla kadar çok önemli bir ticaret ve kervan yolu olan Kurum Nahiyesi ve ona bağlı 55 mahalle ve 10 köyden oluşan yerleşim(1600-1700 de 20-25.000 özel imtiyazlara sahip, bölgeye göre zengin bir halkın yaşadığı nahiye ve bağlı madenci köy yerleşimleri ) . Bölge adı Osmanlı kayıtlarında ve de İngilizce ve bazı Yunanca kaynaklarda ağırlıklı olarak KURUM olarak adlandırılmaktadır. Ancak halkın telaffuz farklılığı ve dil farklılığına bağlı olarak, bölgede yaşayan yerli halk bölgeyi GOROM-GROM olarak adlandırırken, günümüzde havzada yaşayan Trabzon kökenli sakinler, G harfi yerine K harfini kullanmalarına bağlı olarak bölgeyi KOROM-KROM olarak adlandırmaktadırlar. Bölgenin madencilik dönemi ( 1600-1910) sakinlerinden olan yerli Rum lar ise bölgeye 1800 den önce KURUM ve halkına KURUMLİ demekte idi. (bölgeden göç ederek Yozgat Akdağmadenine yerleşen madencilere KURUMLİ denmekte idi ve buğün dahi bu soyadı taşıyan aileler mevcuttur)
1812 Yunanistan bağımsızlık hareketi sonrası gelişen Yunan milliyetçilik akımı, Pontos olarak adlandırılan Karadeniz bölgesinde yaşayan yerli Hıristiyan Rumlar arasında İncilin Yunanca okunmak ve anlaşılmak zorunda olduğu, her hıristiyanın da Rumca konuşması gerektiği inancının, Papazlar tarafından halka baskı ile kabul ettirmesi ve Yunanistan da eğitilerek bölgeye gönderilen öğretmenlerin Yunancayı her Rum köyünde öğretmeye başlaması ile birlikte 100 yıllık süreçte bölgenin ortodox hıristiyan halkının tamamına yakını Rumca ve Yunanca okuyup yazar hale getirilmiştir.d(Rum kelimesi yanlış olarak Yunanlı olarak algılansa dahi, doğrusu Romalı ya da Anadolulu demektir, Fatih Sultanın Namlarından biriside Diyar ı Rum Padişahıdır)

Kurumun baharı müjdeleyen ilk çigdemleri
Yunan milliyetçiliğinin bir diğer etkisi ise yaşanılan yerlerin mümkün olduğunca Yunanca anlamlı isimlerle ifade edilmesi anlayışının hakim kılınmasıdır. Bu 1812 sonrası dönemde KURUM olan bölge adı Yunanca Kayalık anlamına gelen KROMNİ şeklinde ifade edilmeye başlanmıştır. Ancak bu değişim her yerde uygulansa da mevcut eski isimler ortadan kaldırılamamıştır:
Örnek: Kurum merkez mahallesi Şamanlı- Rumca Şamanandon yapılmış , Şarlı(Sarıoğlu)-Sarandon, Zemberekli-Zemberekandon (Rumca andon eki Türkçe lı eki anlamına gelmektedir)

KURUM nahiyesi ve köylerinde yerli RUM, yunan kökenliler haricinde, Müslüman ve Hıristiyan Türk ( Hıristiyan olanlar kendilerini Rum saydığından mübadele ile Yunanistana gönderilmiştir), Kürt, İranlı, Alman, Fıransız, Macar, Arnavut kökenli halklar yaşamakta idi. Farklı kökenli halkların var oluş nedeni madenlerde çalışmak üzere Osmanlının farklı bölgelerinden madencilik konusunda uzman kişilerin zorla yada kendi isteği ile madenlerde çalışmak ve sanatı öğretmek için bölgeye yerleştirilmesinden kaynaklanmıştır.


MS 1530 da inşa edilen Tarihi Kurum Kale

1923 nüfus mübadelesi öncesinde 1790, 1812, 1870 ve en son 1916 Osmanlı Rus harplerinde, Kurum vadisi Rum halkı, Rusların kışkırtması ve teşviki ile Osmanlıya baş kaldıran yada kafkaslardaki madenlerde çalışmak isteyenler usta madenciler aileleri ile birlikte, Kars'a, Tiflis'e, Ermenistan, Batum ve Kırım cıvarına yoğun olarak göç etmişlerdir. Ayrıca bölge madenlerinin işletilemeyerek, kapanması ile bölge madencileri iş bulmak için Anadoludaki tüm madenlere ve bir kısmı da büyük kentlere göç etmiştir. 1923 nüfus mübadelesinde yaklaşık olarak 1500-2000 hane Rum mübadele ile Yunanistana göç etmiştir. Mübadele ile boşalan köyler ve içinde yüzlerce anıtsal konak, çeşme, köprü, kilise vb yapı bulunan mahalleler, Yunanistandan gelen Selanik göçmenlerine tahsis edildi. ancak bu göçmenlerin bölgeyi beğenmeyerek yerleşmeyip satması nedeni ile 1930 a kadar köyler çoğunlukla boş kldı ve tahrip olmaya başladı. 1930 sonrası bölgeye Gümüşhane Kürtün bölgesi ve bölgede yaylaları bulunan Trabzon un Maçka ve Yomralı köylüler satın alarak yerleşmeye başladı. Ancak hayvancılık ve yaylacılıkla geçinen halkın mevcut büyük konaklar ve evleri kullanamaması, bakım onarım gerçekleştirmemesi nedeni ile yapı stoğunun yayla evi olarak kullanılabilecek yapıda olanları hariç tamamına yakını 70 yıllık süreçte yok olmuş, bütün kilise (50-60), anıtsal çeşme (15) ve bazı köprüler (5) hazine bulma umudu ile yıkılmıştır ( bölgenin en büyük bazilikal ve taş işçiliği en iyi olan ve tam anlamı ile sağlam kalmış Gavalak (Guluvena) kilisesi 2006 yılında anıtlar kurulu tarafından tescillendikten 6 ay sonra hazine avcıları tarafından çökertilmiştir)


Bölge barındırdığı tarihi kimlik ve mevcut yapıları ile dahi büyük bir ilgi ve talep görürken, ne yazık ki bölgeyi korumakla ve tanıtmakla yetkili kamu kurumlarının sağa sola tabela yerleştirmek ki bu tabelalardan tanıtım amaçlı Şamanlı-Bulutyayla camisi önüne konulan tabela tam bir bilgisizlik ve ilgisizlik abidesi olarak durmakta, tabelanın ve caminin altında bulunan mahallede ise devletin yapmadığı arkeolojik yüzey araştırması yerine, vatandaşlar dozerle yerleşim yerleri ve tarihi kalıntıları, tarihi yetkililerin gözünün içine bakarak yerle bir etmektedir.

Yok edilecekse neden tanıtıyoruz, tanıtıyorsak neden korumuyoruz. Galiba dostlar alışverişte görsün diye!!!!!


Kaynaklar:
-Güler ERÜZ; Gümüşhane Kurum Vadisi Maden Köyü Yerleşmeleri, Dolktora Tezi, KTÜ Fen Bilimleri Enstitüsü, 2008
-Coşkun ERÜZ ve diğ, 2010,  Antik Çağdan Günümüze Gümüşhane-Torul-Kurum (gorom,komni) Vadisi  Demografik Değişimi, Il Oluşunun 85 Yılında Gümüşhane Sempozyumu.


Saygılarımla


Coşkun ERÜZ

Şamanlıniki kilisesi kapı portalı


Kurum vadisinin en büyük ve işçiliği en iyi kilisesi (Azize Meryem kilisesi) ( ne hazindirki yapı 2005 te koruma  altına alınmak üzere tesçillenmiş ve 2006 yılında sağlam olan üst yapısı çökertilerek bir tarih yok edilmiştir)
 
 
 
  

Kurum vadisinin giriş kapısı İkisu (Harava ) köyü
Kurum Nahiyesinin en büyük ve kapsamlı
 konağından ayakta kalabilen 1/5 lik kısmı)
 
Kurum Nahiyesi Gavalak (Gerandon) kemer köprü

    
Kurum Nahiyesi okulu ve şahsa ait bölgenin en küçük kubbeli
 kilisesi ( yeniden doğuş-transfiqurasyon kilisesi)
    
Tarihi tanıtmak yerine, yanlış ve eksik bilgilerle yanıltan tabela !!!!!

 
Tarihi taş evlerden ayakta kalabilen birkaçı



Rumların Aziz Zekeriya olarak adlandırdığı dağa ve
Kurum kaleye yürüyüş


Kurum vadisi en eski kilisesi  -Şamanliniki (Şamanlı) -
kapı detayı (mevcut yapı 19. yüzyılda yeniden yapılmıştır)