11 Kasım 2011 Cuma

DOĞAL YAŞLI ORMANLAR

En Bilge Ormanlar: DOĞAL YAŞLI ORMANLAR
(Kaynak: Yrd. Doç. Dr. OĞUZ KURDOĞLU,http://cevreciyiz.tv/akademi/default.aspx?SectionId=208&ContentId=1928 )


Yüzyıllardır bulundukları yerlerde tarihin tanıklığını yapan doğal yaşlı ormanlar (DYO) biyolojik çeşitlilik, estetik değer, barındırdıkları anıt ağaçlar ve nadir türler ile hem bilimsel hem de estetik açıdan eşsiz ekosistemlerdir. Bununla birlikte doğal yaşlı ormanların kapladığı alanlar her geçen gün azalmakta ve yapıları bozulmaktadır. Ormancılıkta ileri ülkelerin çoğu sahip oldukları doğal yaşlı orman yapısındaki ekosistemleri korumak için pek çok teknik önlem almaktadır.

Ülkemizde ilk kez gündeme geldiği ve adının konulduğu 1996 yılından beri (Kurdoğlu,1996) gönüllü kuruluşlar ve kişisel gayretler dışında bu alanda sistematik bir çalışma yapılamamıştır. Buna rağmen bilim çevrelerinde ilk kez o zaman tanımlanan bu ekosistemler için “doğal yaşlı orman” adı ise yaygın olarak benimsenmiş ve kullanılagelmiştir.

Yurtdışı ve yurtiçi ormancılık çevrelerinde, mevcut orman alanlarındaki doğal yaşlı ormanların en az % 10 oranında korunması gerektiğinde dair yaygın bir görüş birliği vardır. Yüzyıllardır böcek zararlarından kirli havaya, yangınlara ve elbette insanoğluna direnebilmiş son kalelerdir bu ormanlar. Son derece hassas olan bu ekosistemler, ne yazık hızla azalan hatta kaybolup giden doğal varlıklarımızdan belki de en hayati önem taşıyanlarıdır.

Peki bu kadar önemli olduğu söylenen doğal yaşlı ormanlar nasıl bir orman tipidir ve ne ölçüde değerlidir?

Son yıllarda dünyada en fazla çalışılan orman ekosistemlerinden biri olan Doğal Yaşlı Ormanlar (Old Growth Forests) “Odun üretimine ya da diğer ormancılık tekniklerine yönelik bir işletme şeklinin uygulanmadığı, içerdiği ağaçların büyük çoğunluğunun doğal olgunluğa eriştiği, bunun sonucu olarak içinde, yaşlı ağaçlarla birlikte kırık, devrik, çürük ve dikili kuru ağaçların fazlalığı ile yapısının üretim ormanlardan belirgin bir şekilde ayrıldığı, insan etkisinin ekosistemin yapısal özelliklerini değiştirecek düzeyde bulunmadığı ve kendisini oluşturan öğeleri arasındaki ilişkilerin tümüyle sürdüğü, genellikle çok tabakalı ve değişik yaşlı ormanlar” olarak tanımlanabilir. Doğal yaşlı ormanların biyolojik ve ekolojik ağırlıkları nedeniyle dünyada somut ve kesin sınırları olan, kolayca anlaşılabilir bir tanımı yapılamamıştır. Tanımlanmalarında her ne kadar “yaş” öncelikle değerlendirilen faktörlerden birisi olsa bile, birey olarak ağaçların sadece yaşı ve büyüklüğü doğal yaşlılığın karakteri değildir. Ciddi oranda ölü ağaçlar, devrik ağaç gövdeleri ile gölgeye dayanıklı bitkilerin varlığı, doğal yaşlılığın önemli bileşenleridir ve ekosistemin yaşı için bir değerlendirme donesidir.


Kaçkar Dağları Milli Parkı’nda devam etmekte olan bir araştırmanın ilk sonuçlarına göre; doğal ladin ormanlarında, dikili kuru ve devrik (ölü) ağaçların miktarı deneme alanlarına göre farklı olmakla birlikte bazı alanlarda 120 m3/ha’a ulaşabilmektedir. Yine aynı alanda devam eden orman biyoçeşitliliği ile ilgili başka bir araştırmanın ilk sonuçlarına göre, Kaçkar Dağları Milli Parkı’ndaki Palovit Vadisi doğal yaşlı ormanlarında, hektarda 1.8 m3devrik, 48 m3 dikili kuru ağaç bulunduğu tespit edilmiştir. Buna göre aynı alanda 4 cm ve yukarı çaptaki tüm ağaçların %22’si ölü ağaçlardan oluşmaktadır. Bu bileşenler ve diğer karakteristiklerin birleşmesi ile eşsiz bir habitat ve etkili bir ekosistem süreci ortaya çıkmaktadır.

Gerçi başka tanımlamalarda da orman yaşı her zaman önemli hareket noktası konumundadır. Genç-gelişmiş ve yaşlı olarak tanımlanan ormanın, yaşa göre ayrılmış üç biyolojik gelişim evresinden üçüncüsü olan doğal yaşlı ormanlar; gelişen ekolojik bilimler, son 20-30 yılda artan çevre bilinci ve toplumsal ilgi nedeniyle ekolojik yapı, estetik ve biyolojik çeşitlilik açısından değerlendirilmeye başlanmıştır. Özetle, doğal yaşlı ormanların, yalnızca orman ağaçlarından ibaret olmadığı, doğallığı ve yaşlılığı yansıtan özelliklerin, ekosistem sağlığının ve biyolojik çeşitliliğin devamlılığı olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle insan müdahaleleri ve modern işletmecilik teknikleri ile ana ekosistem yapısının ve biyolojik çeşitliliğinin iç etkileşimleri değiştirilmemiş ormanlar ancak doğal yaşlı ormanlar (DYO) olarak adlandırılabilir.

Bu durumu belirlemek o kadar kolay olmamaktadır elbette. Bu yüzden dünyada birçok tanım kullanılmaktadır. Kimine göre “doğal yaşlı orman” adı hiç müdahale görmemiş bakir veya birincil (primary) ormanlarla eş anlamlıdır. Kaldı ki bu ad ilk kez Kuzey Amerika’da bakir ormanları tanımlamak için kullanılmıştır. Ancak “doğal yaşlı orman”, bakir ormanları da kapsayan daha geniş bir kavramdır. Bazılarına göre ise klimaks (son aşama) veya ileri süksesyonal (klimaksa yakın, önceki evrelerden biri) ormanlardır ki oldukça sabit bir yapısı vardır. Başka bir tanımda ise; manevi, kültürel ve ekosistem değerine sahip yaşlı ağaçların oluşturduğu eski (kadim) bir ormandır. Elbette ki doğal ormanlarda yapılan insan etkinliklerin derecelerine göre, yeniden doğal yaşlı olabilecek ‘aday’ ormanlar vardır. Ancak insan müdahalelerinin izlerinin silinmesi, hele yapay bir ormanda ortadan kalkarak özgün bir doğal yapının kazanılması kolay gerçekleşebilecek bir süreç değildir.


Yapılan araştırmalar; ağaçlandırma ile oluşturulan ormanlara karşılık, sağladıkları çevresel hizmetler bakımından doğal ormanların büyük üstünlük taşıdıklarını ortaya koymaktadır. Biyolojik çeşitlilik, toprak ve su dengesini sağlaması, besleyici maddeleri koruması, su tutma kapasitelerinin sürekliliği, hastalık ve zararlıların çok daha az bulunması ve üstün estetik değeri, doğal ormanlarda var olan ve gerçek anlamda “ekosistem” denen o yaşamsal ilişkiler zincirini bütünleyen halkalardır. Özetle, sağladıkları çevresel faydalar açısından yapay ormanlar, büyük faydaları olmasına karşın, doğal ormanların yerini tutamazlar. Bu yüzdendir ki bugün Avrupa ülkeleri tamamını tükettiği doğal ormanlarının yerine oluşturduğu yapay ormanlarda, büyük paralar harcayarak orman ekosisteminin ekolojik işleyişini yeniden kurmaya çalışıyor.

Genlerin, türlerin ve ekosistem çeşitliliğinin sayısı ve tekrarlarının oluşturduğu biyolojik çeşitlilik, en mükemmel şekilde doğal yaşlı ormanlarda korunmaktadır. Epiphytic bitkilerin çokluğu ile dikkat çeken bu ormanlar, tehlike altındaki türlerin de % 13 kadarını içermektedirler. Bu nedenlerdendir ki türler ve ekosistemler en iyi doğal yaşlı ormanlarda korunabilirler. Başka bir deyişle ise; orman gen kaynaklarını korumada en iyi yol, her ormanın içerdiği farklı ekosistemlerle birlikte korunmasıdır. Yaşayabilir popuülasyonlar açısından endüstriyel ormanlara göre daha büyük bir potansiyel ortaya koymaktadırlar.

Doğal yaşlı orman adı ve kavramı ülkemizde ilk kez, Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD) tarafından 1996 yılında yayınlanan “Doğu Karadeniz’in Doğal Yaşlı Ormanları” adlı kitapçık (Kurdoğlu,1996) ve yapılan bir çalıştayla tartışılmaya başlandı. DHKD, Dünya Doğayı Koruma Vakfı’nın (WWF) teknik işbirliği ve finansal desteğiyle 1993 sonunda başlattığı ve yaygın çevre eğitimi alt projeleri ile de desteklediği Doğu Karadeniz Entegre Koruma Projesi’nin en öncelikli amaçlarından biri olarak doğal yaşlı ormanların korunmasını belirlemiş ve raporunda bu ormanların biyolojik ve ekolojik önemlerinin açıklanması yanında korunmaları için de bazı önerilerde bulunmuştur.

Projenin 1996 yılında bitişini takiben bu kez Doğu Karadeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü, altyapısının oluşturulmasında büyük katkılarının olduğu doğal yaşlı orman kavramı ile ilgili ormanlarımızda yapılması gereken bilimsel çalışmalarını planlayarak, “Doğal Yaşlı Orman Alanlarının ve Özelliklerinin Belirlenmesi” isimli bir araştırma başlattı. İlk çalışmaları 1997 yılında yapılan araştırma sonuçlarına göre bölge ormanlarının yaklaşık 1/3 ü taranarak 3800 hektarlık doğal yaşlı orman alanı belirlendi. Halen devam eden araştırmanın ilk sonuçlara göre Doğu Karadeniz Bölgesinde, Camili Ormanları ile birlikte tahminen 20 000 Ha doğal yaşlı orman bulunduğu düşünülmektedir. Yaklaşık bir milyon altıyüzbin hektarlık Doğu Karadeniz ormanlarında bu denli küçük bir alanın kalması, geleceğimiz açısından üzerinde önemle durulması gereken üzücü bir sonuçtur. Proje amacı ise belki de böyle bir konuda ilk kez düşünülen bir endişeden hareketle şöyle belirlenmiştir: “Ekosistem korunmasına yönelik hazırlanan proje sonunda belirlenen sahalar, en sağlıklı koruma işlevini görürken, temel ormancılık araştırmaları için açık ekosistem laboratuvarı ve referans, teknik ormancılık çalışmaları için ise model ve başarının ölçülebileceği kontrol ormanı olacaktır.”

Uğruna bunca araştırmalar yapılıp, korunmaları için çaba harcanan bu ormanlar, ne yazık ki en hassas, buna karşılık en fazla tehdit altında olan ekosistemler olarak biliniyor. Henüz işletilmemiş orman olmaları ve doğal olgunluğa gelmiş ağaçların çoğunlukta olması, doğal yaşlı ormanları odun üretimi için ilk hedef durumuna getiriyor. Ama tehlike ne yazık ki tek cepheden gelmiyor. Yasa dışı faydalanma, açma, madencilik, yol yapımları, plansız turizm uygulamaları ve enerji yatırımları bu ormanların karşı karşıya bulunduğu en önemli tehditleri oluşturmaktadır. Neredeyse her ırmak üzerinde planlanan elektrik santralleri ve madencilik çalışmaları özellikle Artvin ve Rize ormanları için ciddi tehdit durumundadır. Özellikle Artvin Kafkasör Cerattepe’de faaliyetlerini arttıran madencilik şirketi, “doğaya hiç zararımız olmayacak” sözünü bugünlerde yaptığı acımasız ağaç kesimiyle yerine getirmektedir. Hem de nerede? Cerattepe’deki doğal yaşlı ormanların içinde. Şüphesiz Artvin’li için yaşam destek sisteminin belkemiği olan ormanlar, yabancı maden şirketi için adeta ortadan kaldırılması gereken çalı çırpı durumundadır.

Bunlarla birlikte bilimsel gereklere uymayan gençleştirme, bakım, ürün hasadı, zararlılarla mücadele gibi planlanmış rutin teknik ormancılık uygulamalarının dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de doğal yaşlı ormanlara önemli zararları olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Hatta ormancılık literatüründe “gerçekte, mevcut orman sağlığı krizinin sebebi doğal dinamikler değil, modern ormancılık uygulamalarıdır” denmektedir.

Olumsuz insan müdahaleleri ve azalan doğal kaynaklar nedeniyle zaman içinde doğal yoldan veya genetik kaynak olarak yapay yenilenmeyi garanti edecek asgari kaynakların korunması şarttır. Bu açıdan “ne kadar alan korunmalıdır?” sorusunun tam cevabı bilinmese dahi “yeterli doğal yaşlı ormanlara sahip olunursa, doğal değişmelerin bölgesel biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemeyeceği” de bilinen bir gerçektir. Ancak ormancılar, mevcut doğal yaşlı ormanların en az %10’unun korunması gerektiğine inanmaktadırlar. Başka bir deyişle canlılar ve orman gen kaynakları en iyi kendi doğal yaşama ortamlarında ve içerdiği farklı ekosistemlerle birlikte korunabilirler. Doğal yaşlı ormanlar çok sayıda farklı organizma barındırırlar. Örneğin epiphytic likenler havadaki serbest azotu alarak ekosisteme kazandırırlar. Büyük, yaşlı ağaçlar, doğal yaşlı ormanlarda önemli ekolojik rolleri olan kalın, kırık dalların kaynağıdır. Bu dalların içindeki böcekler kuşların beslenmesi için önemlidir. Semenderler organik çürüntülerle zenginleşmiş nemli tabanda kurt ve böcekleri yiyerek yaşar. Onları da başkaları yer. Böylece bu organizmalararası etkileşim, biyolojik çeşitliliği, türlerin devamlılığını, besin zincirini ve özetle doğal denge denen o olağanüstü uyumu doğurur.

Bu nedenle ülkemizde bulunan tüm doğal yaşlı ormanların vakit kaybetmeden koruma altına alınmaları gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerin ormancılık şirketlerinin bile kendi özel doğal yaşlı ormanlarının var olduğu ve bu ormanlara sahip olmanın genetik kazanımların yanında çok önemli bir gurur ve prestij kaynağı olduğu unutulmamalıdır.


Fotoğraflar için: Neredeyse bütün doğal yaşlı (primeval) orman türleri çürüyen odun materyaline muhtaçtır. Bunların çoğu fark edilmeyecek kadar küçük böcekler ve kendi sır dolu dünyasındaki mantarlardır. Nesli tehlikedeki çok sayıdaki odun böceği, mantar faaliyeti ile yumuşatılmış toprak yüzeyinde yatan devrik ağaçlar içinde yaşar. Böylesi patojenler, doğal ormanlardaki ekosistem işleyişinin devamlılığı için gereklidirler ve ayrışmaya yardımcı olup odun içindeki saklı elementleri açığa çıkararak süksesyonun, gen, tür ve yaş çeşitliliğinin devamını sağlarlar.


http://cevreciyiz.tv/akademi/default.aspx?SectionId=208&ContentId=1928

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder